Afyonkarahisar

heryuze uyan maske demokrasi

HER YÜZE UYAN MASKE - DEMOKRASİ


Milletler tarihinde insanı dehşete düşüren çok hadiseler vardır. Bugünün başarılı milletleri, geçmişteki bu hadiselerle bugün olanları karşılaştırıp, geleceğin tahminini yapanlardır. Bu şekilde yapılan tahminlerde yanılma olasılığı hiç yoktur. Çünkü tarih büyük ölçüde tekerrürden ibarettir. Mesele, güçlü ve zeki olmaktır. Dünya üzerinde yaşamaya hakkı olan milletler, sadece güçlü ve zeki olanlardır. Aciz, zayıf ve zekâdan yoksun milletler ise ya yok olmaya, ya da güçlü ve zeki milletlerin kölesi olmaya mecburdur. Üçüncü bir seçenekleri yoktur.

Tarih ile bugünü mukayese ettiğimizde, ilk bakmamız gereken nokta düşmanlarımızın taktikleridir. Saldırı taktikleri birkaç çeşittir, bunlar biraz değiştirilerek uygulansa da temelde birkaç saldırı yöntemi vardır ve bir millete düşmanlık edip ona zarar vermek isteyen milletler hep bu taktikleri kullanırlar. Fakat bu taktiklerin ortak tarafı, hepsinde yüze takılan maskenin demokrasi olmasıdır. İnönü’nün ülkeye soktuğu demokrasi öyle hain bir maskedir ki, altındaki yüz kime ait olursa olsun saklar. Asıl niyetleri ve amaçları örtbas etmekte üzerine yoktur. Gerçekte de zaten demokrasi savunucusu yoktur. Çünkü herkes sonuçta kendi fikirlerinin egemen olması için uğraşır. Bir yerde uğraş varsa orada demokrasiye yer yok demektir.

Nedir peki demokrasi? Evvela komünistlerin diline dolanan, şimdilerde de şeriatçıların ağzından düşürmediği demokrasi nasıl bir nimettir ki birbirine taban tabana zıt olan komünistlerle şeriatçılarda bile bir ortak taraf yaratabiliyor. Demokrasi, kelle sayısının bilgiden, ilimden ve tecrübelerden önemli olması demektir. Demokrasiye göre, çoğunluk ne diyorsa o olmalıdır. Yani kaç tane üniversite bitirdiğini kendisi de hatırlamayan bir profesör ile dağdaki koyunlarının sayısından yukarı saymayı bilmeyen bir çobanın bilgisi eştir. Demokrasi, milletin vekili olacak adamları siyasi partilerin seçmesi demektir. Çoğu milletvekilinin okuma yazma şöyle dursun doğru düzgün konuşamadığına şahit olmuşsunuzdur. İki kelimeyi bir araya getirip bir cümle kurmaktan aciz bu adamlar, doktorları, avukatları, öğretmenleri, mühendisleri temsil ediyor, onlar adına kararlar alıyorlar. İşte bunlar hep demokrasinin eşsiz(!) nimetleridir.

Demokrasi denen nesne öyle bir şeydir ki, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR, devletin ambulansı ile PKK leşleri toplatır, ölen 14 terörist için “14 kişi öldü, 15. olmak istemiyoruz” diyerek açık açık teröristlerden taraf olduğunu söyler ve kimse bu adama bir şey yapamaz, yapamadığı gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin Belediye Başkanlığını yapmaya devam eder. Şimdi bir subayımız çıkıp Baydemir’e elinin tersiyle bir tane çarpsa, ordu demokrasiye müdahale etmiş olur. “Asker, nasıl olur da seçilmiş birisine böyle bir saldırıda bulunabilir” diye hücuma geçerler… Teröristlere iltifatlar yağdıran Osman BAYDEMİR seçilmiştir ya, artık üzerinde peygamber duası vardır. Kimse bir şey dememelidir. Yoksa demokrasiye darbe vurulmuş olur. Fakat bu seçilmişin devletin aracıyla dağdan terörist leşi toplatması işten bile değildir. Çünkü yaşaması(!) gereken yegâne şey demokrasidir. İnsanları tıpkı hayvanlar gibi kuralsız, yasasız, nizamsız, düzensiz bir yığın olarak yaşatmayı amaçlayan demokrasiye bir zarar gelmesin de ne olur olsun. İsterse ülke bölünsün. Kürtler Türkiye’nin doğu bölgesinde bağımsız bir devlet kurmak istiyorlarsa, kurabilirler. Çünkü çoğunluk onu istiyordur. Hain de olsalar, katil de olsalar çoğunluk bir şey istiyorsa o olmalıdır. Eğitim, tecrübenin, bilginin ve tekniğin ne önemi var? Kelle sayısı bütün bunlardan daha önemlidir… İşte demokrasi denen şey budur…

Şimdi gelelim geçmişle bugünün mukayesesine;

12 Eylül ihtilâli olmadan önce ülkede bir kızıl poyrazdır esiyordu. Kızıl Moskof ajanları ülkenin dört bir yanını yakıyor, yıkıyor, devlet dairelerini kurşunluyor, fabrikaları kundaklıyor, adam kaçıyor ve banka soyuyordu. Bu anarşistlerin o zamanlar dillerinden hiç eksik etmedikleri üç kelime vardı: Demokrasi, özgürlük, barış… Yani ilk söyledikleri söz demokrasiydi. Biri sorduğunda demokratik bir ülke için savaştıklarını söylüyorlardı. Demokrasinin yaşanılır bir ülke için vazgeçilmez bir unsur olduğunu iddia ediyor, demokrasiyi getirene kadar kutsal(!) kavgalarının süreceğini sayıklıyorlardı. Bir yandan da ülke genelinde kurtarılmış bölgeler ilan edip, o bölgelerde yapan bir komünist rejim uygulamaktan, polise ve askere o bölgeye girmemesi için direnmekten de geri kalmıyorlardı.

Daha sonra ortaya çıkan PKK’lı teröristler de militanlarının demokrasi, özgürlük ve kardeşlik için savaştığını söylüyordu. Neymiş? Türkiye demokratik bir ülke değilmiş, demokrasi olmayan bir ülkede de yaşamak olanaksızmış. Her sorunu demokratik yollarla çözmez lazım geliyormuş. İşin tuhaf tarafı, her sorunu demokratik yollarla çözmek gerektiğini savunan PKK, bugün 30.000 insanın ölümünden sorumludur. Asıl amaçlarının da Türkiye’nin doğu bölgesinde bağımsız bir kürt devleti kurmak olduğunu artık herkes biliyor.

Görüldüğü gibi hiç kimse özünde demokrasiyi savunmaz. Sadece demokrasiyi maske yapar. Komünistler, “Türkiye’yi gözü dönmüş cani olan pis Moskoflara hediye edeceğiz” diyemediklerinden, demokrasi istediklerini söylüyorlardı. Kürtler, “biz Türkiye’nin doğusunda ayrı bir devlet kuracağız” demek yerine demokratik çözümler aradıklarını söylüyorlardı. Nasıl olsa demokrasi her yüzü saklayan muhteşem bir maskeydi. Fikir ve düşünce ne olursa olsun demokrasi o fikri ve düşünceyi kabul ediyor, eğer çoğunluk istiyorsa uygulamaya alıyordu. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman BAYDEMİR’in Belediye Başkanlığı görevini hâlâ yürütmesi buna açık bir örnektir. Diyarbakır’daki kürtler istiyor diye, bu ülkenin bir Büyükşehir Belediye Başkanlığını PKK’ya övgüler yağdıran, devletin kendisine sağladığı imkânlarla terörist leşi toplayan bir adam yapıyor. Sadece bu da değil. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde, kürtlerin yoğun olduğu yerlerdeki Belediye Başkanları hep terör yanlısı söylemlerde bulunarak asıl amaçlarını ortaya seriyorlar. Mesela geçenlerde Mardin’in bir ilçe Belediye Başkanının oğlu dağda askerlerimizle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirilmişti. Ülkede demokrasi var, e o bölgede kürtlerin sayısı çok, p hâlde kürtlerin istediğinin olması gerekiyor. Yoksa maazallah demokrasiye müdahale olur. O zaman ne yapar bu millet?

Demokrasi, iyi bir de solcu tekerlemesidir. Ulu Önder Mustafa Kemal’in izinde olduğunu iddia edenler, O’nun altı ok’una bağlı olduklarını söyleyenler, Ulu Önder’in altı ok’u, altı ilkesi arasında yer almayan demokrasiye adeta bir taassupla bağlanmışlardı. Peki şimdi ne oldu? Şeriatçılar Cumhurbaşkanı seçecek olunca demokrasiyi falan unuttular. Bunu kınamak için değil, aksine takdir etmek için söylüyorum. Olması gereken de böyle büyük bir toplumsal tepkiydi. Fakat olaya bakınız ki demokrasiye karşı çıkana dün faşist diyenler, bugün demokratik olarak Cumhurbaşkanlığına çıkmak isteyen kişinin önüne set kuruyorlar. Yapılan iş güzel, elbette irticanın Çankaya’ya çıkmasına mani olunacak. Fakat irticanın Çankaya’ya çıkmasına karşı koyanlar neden demokrasiyi savunuyor anlamıyorum. Alın size demokrasi. Demokrasinin olduğu bir ülkede şeyhten şıhtan Cumhurbaşkanı bile oluyor. Bunun en iyi örneğini yaşayarak gördük geçtiğimiz günlerde.

Şeriatın Çankaya’ya oturmasına izin vermeyen Türk Silahlı Kuvvetleri, bazı çevreler tarafından hemen demokrasiye müdahale etmekle suçlandı. Bunlar, daha düne kadar “demokrasi benim için amaç değil araçtır” diyen şeriatçılardı. Ne olduysa oldu, şeriatçılar da birden demokrat olup çıktılar. Bu hâl de İran’da yapılan şeriat devriminden önceki hâle benzemektedir. İran’da şeriat devrimini yapan mollalar, kavgalarının demokrasi adına olduğunu söylüyorlardı. Fakat devrim yapıp iktidar olunca iş değişti ve yaptıkları ilk iş, “kâfirleri” asmak oldu. Bugün de o demokrasi için savaşan mollaların yaptığı ortadadır. Yanında erkek olmayan kadınların sokağa çıkmasını bile yasaklıyorlar. Rüzgârdan çarşafı biraz açılıp da bir tel saçı görünen kadına bilmem kaç tane kırbaç vuruyorlar. Galiba askerin muhtırasından sonra demokrasi elden gidiyor diye ortalığı velveleye verenlerin demokrasiden anladıkları şey de bu… Eğer öyleyse Tanrı hepimizi bu demokratlardan korusun.

Bazıları hemen hücuma geçecek, ortaya Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün de demokrat olduğu iddiasıyla çıkacaklardır. Başbuğ Atatürk kesinlikle demokrat değildir. Eğer demokrat olsaydı, herhalde ilkeleri arasına demokrasiyi de alırdı ama almadı. Buna da cevap hazırdır; “cumhuriyetçilik var ya” derler. Oysa cumhuriyet ve demokrasi birbirinden çok ayrı kavramlardır. Demokrasinin esamesinin okunmadığı İran, “İran İslam Cumhuriyeti”dir. İşte biz de Türk Cumhuriyetiyiz. Demokrasi, Başbuğ Atatürk’ün ilkeleri arasında yer almadığı hâlde komünist özentisi, Moskof aşığı İnönü tarafından ülkeye sokulmuştur. Fakat aynı İnönü, Başbuğ Atatürk’ün vefatından sonra toplanan CHP’nin 1. Olağanüstü Kurultayında kendisini CHP’nin değişmez Genel Başkanı ilan etti. Anlaşılan İnönü’nün demokrasi savunuculuğu da diğerleri gibi şahsi menfaat icabıdır…

İşin doğrusu şudur; bir ülkede Anayasal düzeni değiştirmek isteyen, o ülkenin değerlerine düşman olan kimseler, bu niyetlerini ve düşüncelerini açıkça söyleyemediklerinden hep yüzlerine demokrasi maskesini takarlar. Demokrasi maskesi yüzünde olduktan sonra kişi neyi savunursa savunsun, ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın kendisine ses çıkarılmaz. Ülkede demokrasi vardır. Ne de olsa demokrasi hayvanlaşmanın diğer bir adıdır. Hiçbir kanunu, kuralı tanımaz. Çokluk ne istiyorsa o olur.

Yüzüne demokrasi maskesini takanların bir de korkulu rüyaları vardır. Bu da Türk Silahlı Kuvvetleridir. Cumhuriyet tarihinde, demokrasiyi ortaya sürüp de rejim düşmanlığı yapanlara en sert cevap Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından verilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, adı üzerinde silahlı bir kuvvettir. Demokrasi denen şarlatanlık Türk Silahlı Kuvvetlerine etki edemez ve edememiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, her zaman ve her aşamada ülkenin ve milletin bağımsızlığını esas alarak hareket eder. Onun bu duruşu da demokrasiye karşı bir aşı olmaktadır.

Hülasa demokrasi, içten pazarlıklı ve sinsi insanların asıl amaçlarını gizlemek için yüzlerine taktıkları bir maskedir. Bunun en basit örneği, dün demokrasiye karşı çıkan şeriatçıların bugün en büyük demokrat kesilmeleri, dün demokrasi diye bağıranların bugün askeri muhtıraları desteklemesidir. Fakat biz Türkçüler asla duruşumuzdan taviz vermiyoruz ve diyoruz ki; demokrasi denen nesne bir eroindir, damarımıza şırınga ettirmeyeceğiz. Türk taraftarıyız, Türk yanlısıyız, Türkçüyüz…
 

Buğra Şad 14 Mayıs 2007
 


Afyonkarahisar

İlk yerleşim izine, II. Murşil'in Arzava seferinde kullanıldığından bahsedilen ve Hapanova (Yüksek Tepe) olarak adlandırılan Kale'de rastlamaktayız. Günümüze kadar ulaşan Hitit sur parçalarından da burasının Hititlerce ilk defa kullanıldığını öğrenmiş oluyoruz.
devamını oku >

Şimdi Reklamlar

HTML/CSS Döken: Türkoğlu-Türk - Türkoğlu-Türk -//- Çizim: 6Noran - 6noran.com // 2012 - 2013
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol